Roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2013 Perşembe

Orhan Kemal - Yüz Karası || Kitap Yorumu

Kitabın Adı: Yüz Karası
Yazar: Orhan Kemal
Çevirmen: -
Sayfa Sayısı: 102
Basım Yılı: 2011
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları






İlk defa 1960 yılında yazılıp, bugüne kadar tefrika edildiği gazetelerin sayfalarında kitaplaştırılmayı bekleyen bir roman Yüz Karası.
Elli yıl sonra ortaya çıkan bu roman, Işık Öğütçünün önsözüyle hikâyesini anlatmaya başlıyor. Adananın fakir bir mahallesinden başlayıp İstanbula uzanan bu öyküde fakirlik, büyük umutlar ve haysiyet konuları işleniyor. Birbirinden farklı karakterlerdeki iki kardeşin yaşam mücadelesini; açgözlülük, kısa yoldan köşeyi dönme ve vicdan muhasebesiyle okurlara aktaran Orhan Kemal, her zaman en açık halini anlattığı insanın bu kez yüzünün karasını ortaya çıkarıyor.
Orhan Kemalin kitapları bîr okurum hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz kakır, çok az yazar okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve aydınlığı yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Edebiyatımızın en değerli ustalarından biri olan Orhan Kemalin kitapalrını yayımlamaktan onur duyuyoruz.

Bildiğiniz üzere Yazar Ayları etkinliğinin bu ay ki konuğu Orhan Kemal. Bende bir kaç ay önce 2 tane Orhan Kemal kitabı almıştım Yüz Karası ve Baba Evi. Baba Evi seri kitap olduğu için etkinlik dahilinde Yüz Karası'nı okuma kararı aldım. Kitap kaç gün elimde süründü bir türlü okumaya başlayamadım. Neyse ki bugün başlayıp bugün bitirdim. Zaten 102 sayfacıktı. 
Kitabın konusuna gelmeden önce kitap hakkında küçük bir bilgi vereyim. Yüz Karası, Orhan Kemal'in kayıp romanı diye geçiyor çünkü roman 51 sene önce yazılmasına rağmen günümüzde oğlu tarafından bulunup baskıya veriliyor. 
Kitabın konusuna gelirsek öncelikle söylemeliyim ki, kitap kurgudan öte gerçeklere ışık tutuyor yani zamanında yaşanmış, yaşanabilecek bir konuyu işliyor. 
Kitap Orhan Kemal'in çoğu romanı gibi Adana da geçiyor ancak Adana'da kalmıyor İstanbul'a uzanıyor.
Dondurmacılık yapan İlyas'ın ikisi erkek olmak üzere 4 çocuğu vardır.Kızlardan biri bebedir diğeri fabrikada çalışır. Erkekler ise biri (Ahmet) İstanbul'da tıp okur diğeri (Memed) ise futbol ile ilgilenir, Memed abisinin okuması için okuldan alınmıştır. Çünkü İlyas'ın maddi gücü iki çocuğu  okutmaya yetecek gibi değildir. Ahmet evin ne kadar göz bebeği ise Memed o kadar itelenen hor görülen çocuktur. Ailesinin gözünde haylaz, tembel, işe yaramaz bir "Yüz Karası"dır.
Evdeki hatta mahalledeki herkes umudunu Ahmet'e bağlar. Özellikle de baba İlyas. Oğlum doktor çıkacak bizi buradan kurtaracak, lüks apartmanlarda oturacağız, yepyeni elbiseler giyip en lüks kahveye gidip hava atacağım diye hayaller içerisinde hayatını geçirip durur. 
Bir yandan da Memed'i abisi ile kıyaslayıp ezer sürekli. Ağzında tek bir cümle dolaşır; "bundan adam olmaz."
Memed sürekli İstanbul'a gitmek ister, oraya gidip büyük bir futbol kulübünde kendini gösterip futbolcu olmayı ister ama annesini geride bırakmaya içi el vermez bir türlü. Bir gün bir takım olaylar sonucu artık Memed'in canına tak eder ve kimseye haber vermeden memleketi terk edip İstanbul'a gelir. 
Bir süre kendi başına idare ettikten sonra yolları abisi ile kesişir. Abis Vefa'da eski bir evin odasında kalır, evin diğer odasında ise bir baba kız yaşar. Zaman içerisinde Ahmet ve aynı evde yaşadığı Masume arasında bir yakınlaşma başlar ve ilerleyen zaman ile birlikte sevgili olup gelecek hayalleri kurarlar. Ancak Ahmet'in gözünü bir süre sonra para kazanma hırsı bürür ve olaylar bundan sonra değişir.
Kitabın ana teması bana kalırsa, okumakla adam olunmuyor!
Romanın sonu sizi derinden etkileyecektir.

Altı Çizili Cümleler:
1.Hayat, herkesin katıldığı başsız sonsuz bir koşudur. Bacakları kuvvetli, soluğu bol olan kazanır. 

19 Kasım 2013 Salı

İhsan Oktay Anar - Puslu Kıtalar Atlası || Kitap Yorumu

Kitabın Adı: Puslu Kıtalar Atlası
Yazar Adı: İhsan Oktay Anar
Sayfa Sayısı: 238
Basım Yılı: 1995
Dili: Türkçe
Yayınevi: İletişim Yayıncılık





Puslu Kıtalar Atlası
Bir "ilk kitap", Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... "Yeniçeriler kapıyı zorlarken" düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman. Hulki Aktunçun önsözüyle...

 Puslu Kıtalar Atlasını bundan 4 sene önce dershanede ki Edebiyat hocam tavsiye etmişti ki ilk tavsiyesi olan Kürk Mantolu Madonna'dan memnun kalmama rağmen bu kitabı bir türlü almaya elim gitmemişti. İtü Sözlükte "dershanedeki edebiyat hocamın tavsiye ettiği hala okumadığım kitap." şeklinde girdiğim enty en sevilmeyen eserim olunca dedim ki büyük bir şey kaybediyorum galiba. Bayramda alışveriş yaparken kitapçıda gözüme çarptı ve dedim ki artık alıyım ama yine kitaplıkta kalmıştı ki Okuma Şenliği ve benim okumaya 1995'te başlamam kitabı raftan kurtardı.
Öncelikle söylemeliyim ki yazarın dili kimilerinin abarttığı kadar ağır değil hatta akıcı denebilecek bir dile sahip ancak bunun dışında kitabın konusu yazarın dili kadar akıcı değil. Azıcık fantastik, azıcık felsefi masal tadında bir kitap. Eski İstanbul döneminde geçiyor o tarihi dokuyu sonuna kadar hissediyorsunuz ancak benim gibi tarihle pek arası olmayan biriyseniz yer yer sıkılmanız mümkün. Şöyle diyebilirim ki kitabın ilk yarısı biraz karmaşık gelse de ikinci yarısı daha anlaşılır oluyor. 
Kitabın belli bir ana karakteri yok gibi çünkü her karakter ayrıntılarıyla anlatılmış, işlenmiş. Ancak kitabın sonunda tüm bağlantı Uzun İhsan Efendi ile kurulunca ana karakterin o olduğunu anlıyorsunuz.
Okuyun diyebileceğim bir kitaptı. Kimilerinin abarttığı gibi tekrar tekrar okuyabileceğim bir kitap değildi.


Altı Çizili Cümleler:
Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.

12 Kasım 2013 Salı

Ahmet Altan - En Uzun Gece || Kitap Yorumu

Kitabın Adı: En Uzun Gece
Yazarın Adı: Ahmet Altan
Sayfa Sayısı: 320
Basım Yılı: 2005
Dili: Türkçe
Yayınevi: Alkım Yayınevi




Hayatında herkesten ve her şeyden fazla sevdiği erkekten kaçarak Güneydoğu'nun dağlarında uluslararası bir araştırma grubuna katılan bir kadın.
Bir daha hiç kimseyi o kadını sevdiği gibisevemeyeceğini bilmesine rağmen ruhundaki zaafları saklamak için yaptığı vahşice hatalarla karşısındakini yaralayan bir adam.
Gerçek aşkın korkunç ağırlığını taşıyamayarak bir
köprü gibi çöküp iki kıyısında iki insanı çaresiz bırakan
bir ilişki.
Affetmelerine izin vermediği için kendi hafızalarından
bile nefret etmelerine rağmen affetmeyi beceremeyen insanların içine hapsoldukları bir yalnızlık.
İki insanın bütün zekâlarını kullanarak öldürmek için uğraştıkları ve her yediği darbeyle biraz daha hastalanarak güçlenen bir tutku.
Kutsal Mezopotamya ovasının eteklerinde yükselen dağlarda süren tehditkâr bir hayat.
Bu iki insanın yaşadıklarını izleyen herkesin sorduğu bir soru:
"Hayatım boyunca beni böyle seven biri oldu mu?"

Kitap inceydi ancak 4 günde bitti. Konusu vs kesinlikle kötü değildi ama nasıl desem içime çok dokundu sindirmem zaman aldı okurken. 
Kitap adını baş kahramanı olan Yelda'dan alıyor. Olay genel olarak Yelda ve Selim'in ilişkilerini anlatıyor. Yelda kendine en çokta zekasına çok güvenen bir kadın. Yaşadığı ailenin tek kızı ve abilerinin arasından sıyrılmak için sürekli çalışan biri. Hayatına almak istediği adamda zeka olarak kendine eş biri olsun derken Selim ile tanışıyor. Onun duruşundan, zekasından hoşlanıyor ve bir ilişkiye başlıyor. Biraz çarpık bir ilişki diyebilirim. Okuyunca sizde anlayacaksınız zaten. Yelda bir yerden sonra Selim'e öyle bir bağlanıyor ki gözü ondan başlasını görmeyecek, onsuz nefes alamayacak hale geliyor. Saplantılı bir aşk demek yerinde olur. Selim de Yelda'yı seviyor ancak ilginç bir şekilde sevgisini göstermekten çekinen bir adam, duygularını dile getiremeyen aşkını da nefretini de içinde yaşayan biri. Aslına işlerin bu kadar sarpa sarmasına sebep olan da bu durum. Selim, Yelda'yı aldatıp yakalanıyor ve onu affedemeyeceğini anlayarak onu terk ediyor ve bir çalışma grubuna katılarak Güneydoğu'ya töre cinayetlerini araştırmaya gider ve bundan itibaren Yelda'nın hayatı bambaşka bir boyuta taşınır. Selim'i unutma çabaları , iş arkadaş ilişkileri derken her şey bambaşka bir hal alır. Yer yer duygularıma tercüman olan Yelda'yı bazen öldürmek istedim. Böyle kaprisli böyle kıskanç bir kadın olabilir mi? Evet olabilirmiş. Her ne kadar bu aşk döngüsü devam ederken bir yandan da Güneydoğu'da olan töre cinayetlerine bir pencereden bakıyoruz ki yürekleri dağlayan, insanın içine oturan olaylar görüyoruz. Yelda burada 12 yaşında bir çocukla tanışıyor Heja, onu daha ilk gördüğü andan itibaren çok seviyor.Heja daha 12 yaşında abilerini töreye kurban vermiş ve evlat acısında konuşmayı unutmuş annesiyle yaşayan bir çocuk. Yelda onun masumiyetini öylesine seviyor ki İstanbul'a dönerken onuda yanına almayı düşünüyor hatta bırakmak istemezse annesini bile götürmeyi düşünüyordu. Ancak Heja kuryelik yapıyor şüphesiyle teröristler tarafından öldürülüyor. Kitabın burasında hıçkırarak ağladım. Yelda bunun üzerine Selim'i arayıp Heja'nın öldüğünü söylüyor ve Selim Yelda'ya geri dönmesini istiyor ancak Yelda arkadaşlarını bırakıp dönemeyeceğini söylüyor ve Selim o halde ben geliyorum diyerek Yelda'nın yanına gelme kararı alıyor. Bundan sonra beni şoke etti diyebilirim Kitabın sonu hiç beklediğim gibi olmadı. Yelda'nın çalışma turunda yaşadıklarını ve yaptıklarına hiç girmedim Heja kısmı hariç çünkü okuyun. İlk sayfalarda betimlemelerden sıkılsam da daha sonra o betimlemeler sayesinde tüm duyguyu içimde hissettim. Biraz can yakan bir romandı En Uzun Gece..


Altı Çizili Cümleler:

  1. Boynunun kokusu hala burnumda, biliyor musun?
  2. Hayatıma nasıl bir zamanda girdiysen, nasıl özel bir zamana denk geldiysen anlayamadığım bir şekilde içime fresk gibi kazındın, seni oradan çıkarmak için benim bütün varlığımı yok etmek gerekecek.
  3. "Aslında hata yaptığımı biliyorum" demişti, " ama seninle hata yapmamak mümkün değil."
  4. Seni bu yüzden affetmeyeceğim, bunca mutsuzluğun içinde hep benim mutluluk hayalimi ayakta tuttuğun için, o hayal yıkılsaydı daha çabuk kurtulabilirdim ama buna hiç izin vermedin.
  5. Bir ilişkinin cesedini taşıyorum sırtımda.
  6. Onu kimseyi sevmediğim gibi sevdim. Nasıl olduysa onu çok derinlerimde bir yere yerleştirdim. Biri ona dokunduğunda, benim varlığımın özüne yada o öze çok yakın bir yere dokunuyor. Onun için böyle dengem alt üst oluyor.
  7. "Ne tuhaf ilişki," dedi kendi kendine, "hiç bitmiyor, hem bizi öldürüyor, hem bizi diriltiyor.

7 Kasım 2013 Perşembe

Sylvia Plath - Sırça Fanus 50 yaşında!

Sırça Fanus'un ilk basımı 1963'te yapılmıştı. Ve üzerinden tam 50 yıl geçmiş, yarım asır.. Sırça Fanus'u daha önce okumuş yorumlamıştım. Buradan ulaşabilirsiniz. Sırça Fanus hakkında inanılmaz fazla mail alıyordum. Nereden aldığımı, nasıl bulduğumu soranlar dışında satmamı isteyenler vs çıkıyordu. Açıkcası ben uzun bir süreç geçirdim bu kitabı bulmak için. Can yayınları baskısını durdurmuştu, piyasadakiler tükenmişti derken kafayı yicektim ki 2. el kitaba başvurdum ilk durağım tabi ki Nadir Kitap oldu ama o dönem orda da bulamadım. Şansıma Sahibinden.com da buldum hemde şuan 50tl'ye falan satılırken 2.5 tl gibi komik bir fiyata tabi ki anında aldım. Sizde benim gibi kitabı bulamayıp, kafayı yiyenlerdenseniz eğer MÜJDE! Kırmızı Kedi Yayınevi, Sırça Fanus'un 50. yılına özel baskı çıkarmış. Size tavsiyem bu fırsatı kaçırmamanız.
Zira sonradan araması bulması zor olabiliyor.
Yayınevinin kendi sitesin de 14.25 tl gibi bir fiyata edinebilirsiniz.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...