DF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2014 Perşembe

Film Önerisi #7 : If I Stay | Eğer Yaşarsam

Tür: Dram
IMDb Puanı: 7,0
Vizyon Tarihi: 19 Eylül 2014
Yapım: ABD
Oyuncular: Chloë Grace Moretz, Jamie Blackley

Mia Hall (Moretz) hayatında karşı karşıya kalacağı en zor kararın Juillard’da müzik hayallerinin peşinden gitmek ile hayatının aşkı Adam’la (Blackley) beraber olmak için farklı bir yol izlemek arasında olacağını sanıyordur. Fakat tasasız bir aile gezintisi olması gereken araba yolculuğu bir anda her şeyi değiştirir; şimdi Mia’nın hayatı pamuk ipliğine bağlıdır. Pek çok şeyin açıklığa kavuştuğu bir gün boyunca ölüm ile yaşam arasında sıkışıp kalan genç kızın vermesi gereken tek bir karar kalmıştır; ve bu karar yalnızca geleceğini değil, kaderini de belirleyecektir.
Gayle Forman’ın çok satan romanı “If I Stay/Eğer Yaşarsam” beyaz perdeye taşınıyor.



Filmi izleyeli 1.5 aydan fazla oldu ama gelin görün ki benim bilgisayar problemim yüzünden gelipte bir dökemedim içimi sizlere.
Kitaba yaptığım yorumu hatırlarsınız. Hatırlamıyorsanız da hatırlayın. Kitabın konusunu çok sevmiştim ama yazarın diline ısınamamıştım.

5 Eylül 2014 Cuma

Film Önerisi #6 : The Fault In Our Stars | Aynı Yıldızın Altında

Tür: Dram , Romantik
IMDb Puanı: 8.2
Vizyon Tarihi: 6 Haziran 2014
Yapım: ABD
Yönetmen: Joshn Boone
Oyuncular: Shailene Woodley, Ansel Elgort, Natt Wolf, Laura Dern



16 yaşındaki Hazel üç senedir tiroid kanseridir ve kanser akciğerlerine de geçtiği için yanında bir oksijen tüpü taşımayarak yaşamaktadır. Kanserli hastalar için oluşturulan destek grubunun bir terapi seansı sırasında Augustus adlı bir gençle tanışır. Augustus da beyin tümörüyle savaşmış ve bu yolda bir bacağını kaybetmiştir. İkili beraber vakit geçirdikçe birbirlerine aşık olurlar.

Eveeet sonunda bende filmi izleyebildim. Aslında blogta yorumlamak gibi bir niyetim yoktu filmi izlemeden önce ama izledikten sonra kesinlikle yazmalıyım dedim.
Nedendir bilmiyorum ama Aynı Yıldızın Altında, kitap olarak beni herkesi etkilediği kadar etkilemedi maalesef. Evet kitabı sevdim ama herkesin abarttığı kadar ölüp bitmemiştim. Ancak filmde tam tersi bir durum gerçekleşti. BAYILDIM! Evet bayıldım, kitapta tek damla gözyaşı dökmeyen ben, filmde ağlamaktan ciğerlerim soldu. Artık filmin konusunu anlatmama gerek var mı hiç bilmiyorum zira kitabı okumayan kalmadı ki okumayan varsa bile filmi izlemeyen yok. 

23 Nisan 2014 Çarşamba

WGN America'dan Yeni Dizi : Salem

Tür: Dram, Gerilim
IMDb Puanı: 7,4
Oyuncular: Janet Montgomery, Shane West, Seth Gabel
Ülke : ABD
Yayın Tarihi: 20 Nisan 2014


WGN America’nın ilk orijinal dizisi olacak olan Salem, tarihte Salem Cadı Mahkemeleri olarak bilinen hikâyesiyle bizleri 17. yüzyıla konuk edecek. Bu mahkemeler, cadılık ile suçlanan kişiler için sulh yargıçları tarafından yönetilen yerel mahkemelerdir ve cadılığın cezası ölümdür. Salem, kendisini bir anda bu olayların içerisinde bulan Mary Sibley’in (Janet Montgomery) hayatına odaklanacak.


Evet normalde dizi yorumlarım uzunca sezon izlediğim dizilerin üzerine olurdu ama bu defa farklı. Salem 20 Nisan'da gösterime giren yeni bir dizi. Tesadüf olarak adını gördüğüm ve tabi ki cadılarla ilgili olduğunu tahmin edip tanıtımını izlediğim bir dizi oldu. Tanıtım videosu beni meraklandırınca ilk bölüm çıkar çıkmaz izledim. Açıkçası bana göre dizi gelecek vaat ediyor.  Tabi bu ilk bölümde ki çizgisini bozmazsa böyle olur. Dizi 17.  yüzyılda Salem cadı mahkemelerini konu ediyor. Ve bir yönden de Salem cadılarının çıkış noktasına Mary Sibley üstünden ışık tutuyor.
Başrollerin de A Walk to Remember'den hatırladığımız Shane West ve Fringe'den bildiğimiz yakışıklı FBI polisimiz Seth Gabel var.
Eğer gerilimi ve cadıları seviyorsanız bu dizi tam size göre!
Sizi fragmanla başbaşa bırakıyorum onu izlediğiniz de diziyi de izlemeden duramayacaksınız.


17 Nisan 2014 Perşembe

Film Önerisi #5 : Kelebeğin Rüyası

Tür : Biyografi, Dram, Tarih
IMDb Puanı: 8.1
Vizyon Tarihi: 22 Şubat 2013
Yapım: Türkiye
Yönetmen: Yılmaz Erdoğan
Oyuncular: Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin, Mert Fırat, Kıvanç Tatlıtuğ, Farah Zeynep Abdullah




Zonguldak'ta yaşayan, iki genç şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu, yeni yeni modernleşen bu madenci kentinde memuriyet hayatlarını sürdürürken, bir yandan da sanatla, edebiyatla ve en çok da şiirle iç içe yaşamaktadırlar. Ayakları üzerine yeni kalkan genç Cumhuriyet, bir yandan modernleşme çabasındayken, aynı yıllarda Avrupa'da da çetin bir savaş yaşanmaktadır. Belediye Başkanı'nın kızı Suzan'ın Zonguldak'a geri gelmesiyle Rüştü ve Muzaffer'in şiire olan inancı daha da artar. Henüz lise öğrencisi olan Suzan, çevrenin istememesine rağmen iki gençle yakın arkadaş olur. Fakat 1940'lı yılların vebası olan verem, iki genç insanın da sağlığını git gide tehdit etmektedir. Rüştü ve Muzaffer'in hem kendi gelecekleri, hem de dünyanın gidişatı hayra alamet değildir... 


 İçinizden "Oha film çıkalı 1 seneden fazla oldu yeni mi izledin?!" dediğinizi duyar gibiyim. Bende en az sizin kadar kendimi kınıyorum maalesef. 
Zira Kelebeğin Rüyası bu zamana kadar izlediğim en iyi Türk filmlerinden biriydi.
Benim gibi hala izlememiş olanınız varsa vakit kaybetmeden izlemesini önerebilirim hemde şiddetle!
Şöyle söyleyebilirim ki Kelebeğin Rüyası bir dönem filmi ama sadece dönem filmi değil. Her ne kadar 1941 yıllarının zor koşullarına perde tutsa da aynı zamanda bu filme kadar unutulmuş belkide 'çok az' insan tarafından hatırlanan 2 şairin yaşadığı duygu durumu ve verem ile mücadelesini de konu ediniyor. 
Rüştü Onur (Mert Fırat) ile Muzaffer Tayyip Uslu (Kıvanç Tatlıtuğ) dönemin belediye başkanın kızı Suzan'ın şehre gelmesi ile bir iddaya tutuşuyorlar, ikisi de bir şiir yazacak kız hangisini beğenir ise o kazanacak. Zaman içerisinde üçü arkadaş olup birlikte vakip geçirmeye başlayıp Rüştü Onur'un yazdığı bir tiyatro oyununun provalarını yapıyorlar. Ancak Suzan'ın babası onun veremli iki 'serseri' ile görüşmesini istememektedir ve bunu açıkca dile getirir. Sonra Rüştü Onur verem tedavisi için Heybeli Ada'daki senatoryuma gelir. Burada tedavi gördüğü süreç içerisinde Mediha ile tanışır ve ona aşık olur. Mediha hastaneden taburcu edilirken Rüştü ve Muzaffer de hastaneden kaçarlar. Rüştü'nün amacı Mediha ile evlenmek Muzaffer'in ki ise Suzan'ı bulmak. İki arkadaşın bir kız için aralarının açılacağını sansam da olaylar çok farklı gelişti ve durumun tahmin edilebilir olmayışı da filmi daha çok sevmeme sebep oldu. 
Konusunu dallandırıp budaklandırıp spoiler vermek istemiyorum. Ama şiiri, edebiyatı, dramı seviyorsanız izlediğinizde çok seveceğiniz bir film Kelebeğin Rüyası.
O kadar güzel replikler vardı ki filmde onları da paylaşmadan edemeyeceğim.


Aşk bahanesidir şiirin.


Bir güzele güzelliğini hatırlatmak isterdim.
Aynalardan evvel.
Sen kötü şeyleri çok güzel söylüyorsun.


Sen çok güzelsin, sebepsiz de gülebilirsin.


Sen haklısın.
Unutmak değil belki ama hatırlamamak mümkün.

1 Nisan 2014 Salı

Dizi Yorumu #3 : Orphan Black

Tür ; Bilim-Kurgu , Aksiyon, Dram
IMDb Puanı ; 8.4
Oyuncular ; Tatiana Maslany , Jordan Gavaris, Dylan Bruce,
Ülke ; ABD, Kanada
Sezon Sayısı ; 2
Yayın Tarihi ; 30 Mart 2013 - Hala devam ediyor.






Yetim Black, Sarah adında zor koşullara adapte olabilmiş kılık değiştiren bir yetimdir. Bir kadının intiharına tanık olduktan sonra Sarah kurbanın kendine çok benzediğini fark eder. Ölü kadının yerine geçerek birikimlerini kullanınca bütün sorunlarının çözüleceğini zannederken onun yerine şaşırtıcı bir gizemin farkına varır: Ölü kadın ve kendisi birer klondur. Sarah cevaplar aradıkça kendisi gibi birçok insanın olduğu öğrenir. Bu kişiler aile fertlerinden şüphelenmeyen ve tamamen farklı koşullarda yetişen genetik olarak aynı insanlardır. Bu klonları kimin yarattığını bilmezken neden bir suikastçi tarafından bir bir öldürüldüklerini de bulmak zorundadır.

Şöyle yayın tarihine bakınca diziyi izleyeli nerdeyse 1 sene olmuş ama konusu hala aklımda hiçbir şeyi unutmamışım bu bile dizinin nasıl güzel olduğunu anlatmaya yeter aslında.
Ancak tabi ki ayrıntıya gireceğim.
Orphan Black'i dizimag'te tamamen tesadüfen keşfetmiştim. Yanlışlıkla tıklamış sonrasında konusunu okuyup izlemeye başladım ve aklıma gelen ilk şey sonunda Fringeden sonra içime işleyecek bir dizi buldum oldu. Gerçekten konusu çok orijinal ama ilk sezon sade ve sadece 10 bölüm olup sevenlerini çıldırttı. Üstelik 2. sezon için de araya 1 sene koyunca hepten çıldırdık neyse zaman su gibi aktı geçti ve 2. sezon tarihi geldi gibi. Evet yanlış duymadınız 2. sezon 19 Nisan 2014'te başlıyor. 


Ana karakterimiz Sarah Manning zor koşullarda büyümüş bir kızdır yani doğrusunu söylemek gerekirse erkek gibi kız derler ya tam da öyle. Bir gün metroda birinin intiharına tanık olur ve kendini öldüren kadının kendisine ikizi kadar benzediğini görür ve onun yerine geçmek için çantasını çalar. Evine gider yerleşir ama onu kötü bir sürpriz beklemektedir. Hatta bir değil bir kaç sürpriz beklemektedir. Yerine geçtiği kadın polistir ve partneri Sarah'tan bir hayli kıllanır. 2.si bu süreçte kendisinin ve ölen kadının birer klon olduğunu ve kendisi gibi bir çok insanın olduğunu öğrenir ve bunlardan bir kaçı ile irtibata geçer. Hepsi birlikte bu durum ile başa çıkmaya çalışırlar çünkü bir süikastçi tüm klonları öldürmeye çalışmaktadır.

Çoğumuz The Vampire Diaries'teki görsel ikiz mevzularından bir oyuncunun çifte karakter oynamasına alışığız artık. Ancak Orphan Black'te durum biraz farklı hatta baya farklı baş rol oyuncumuz Tatiana Maslany nerdeyse dizideki tüm karakterleri kendi oynuyor. Ve inanın bunu mükemmel şekilde başarıyor. Gerçekten zoru başarmak bu olsa gerek. İzlediğinizde demek istediğimi anlayacaksınız zaten.

Bunun dışında ilk sezonda bilim kurgudan çok aksiyon ön plandaydı. Kızların bu durumu öğrenmesi, araştırması, peşindeki insanlardan kaçması, saklanması vs. Ve bana kalırsa 2. sezonda ise tam tersi bilim kurgu ağırlıklu olacak.
Çünkü ikinci sezon trailerın da 1. sezonda aklımıza takılan sorular soruluyor.
Orijinal kim? (Bence Sarah)
Bizi kim yarattı? (Bunu bende bilmiyorum asdasdf)
Evet bu soruların cevabını onlar kadar bende merak ediyorum gerçekten ve artık 2. sezon için iyice sabırsızlanmaya başladım diyebilirim.
Ne kadar doğru düzgün ifade edebildim diziyi gerçekten bilmiyorum ama izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum beğenmezseniz gelin dövün beni asdfgs :D


2. Sezon 2. Trailer

8 Aralık 2013 Pazar

Film Önerisi #4 ; The Girl Wiith The Dragon Tattoo

Tür: Dram, Gizem, Suç
IMDb Puanı: 7.8
Vizyon Tarihi: 20 Aralık 2011
Türkiye Vizyon Tarihi: 13 Ocak 2012 
Yapım: ABD, Norveç, İsveç
Yönetmen: David Fincher
Oyuncular: Daniel Craig, Stellan Skarsgard, Rooney Mara,
Christopher Plummer, Joely Richardson




Mikael Blomkvist, iyi bir gazeteci olmasına karşın, bir tuzağa düşürülmüş ve yanlış bir haberle popüler bir işadamını suçlamıştır. Bunun ardından Mikael’in tüm kariyeri adeta alt üst olur. Gazetesi artık onunla çalışmak istememektedir. Tüm medya peşindedir ve artık tamamen yalnızdır. Elbette onu izleyen Lisbeth’in farkında da değildir; nam-ı diğer “Ejderha Dövmeli Kız”ın…
Mikael, gazetecilik mesleğini bırakıp hapse girmek için adeta gün sayarken, hiç beklemediği bir fırsatla karşılaşır, başına adeta talih kuşu konar. Ünlü bir firma olan Vanger'in başındaki Henrik Vanger, Mikael’den yıllar önce kaybolan yeğeni Harriet’i bulmasını istemektedir.

Dürüst olmak gerekirse bir kaç deneyimden sonra kitaptan uyarlama filmlerden tiksinti gelmişti. Hiçbiri kitaptan aldığın zevki vermiyor insana ama bu defa ciddi anlamda farklı oldu benim için. Tabi ki filmde kitaba nazaran değiştirilmiş atlanmış şeyler vardı ama bu çok doğal buna rağmen film 2.5 saat ki atlamalar olmasa saatlerce bitmeyen bunaltan bir film olurdu gibime geliyor.
Karakterlerin çok güzel oturduğunu düşünüyorum özellikle Lisbeth karakterini oynayan Rooney Mara gerçekten hakkını vermiş oynadığı rolün zira soyunduğu rol gerçekten çok zor bir rol. 
Bunun dışında filmin bir de İsveç yapımı var ki bir süre sonra onuda izleyip hangisinin daha iyi olduğuna o zaman karar vericem. Fragmanını izledim Mikeal karakterleri birbirine benzetilmiş ancak Lisbeth karakterinin ABD yapımına daha çok oturduğunu söyleyebilirim.
Ayrıca Lisbeth'in yaşadıklarını okurken bile çok üzülmüştüm izlemek daha da sarstı beni. İnsanlarla arasında büyük bir duvar olmasını hiç yadırgamıyorum yaşadıklarından sonra.
İzlemeden önce söylemeliyim ki film şiddet ve cinsel öğeler bakımından yayınlandığı bir çok ülkede +18 yaş sınırı taşıyor.
Filmden Kareler;




















































7 Ekim 2013 Pazartesi

Dizi Yorumu #2 ; Supernatural

Tür: Dram, Fantastik, Korku, Gerilim
IMDb Puanı: 8.6

Oyuncular: Jensen Ackles, Jared Padalecki, Misha Collins, Jim Baever, Jeffrey Dean Morgan, Mark Sheppard
Ülke: ABD
Sezon sayısı: 9
Yayın tarihi: 13 Eylül 2005 – Hala devam ediyor.


Anneleri kendileri daha çocukken doğaüstü bir varlık tarafından öldürülen kardeşler babaları tarafından avcı olarak yetiştirilirler... Av ise annelerini öldüren gibi doğaüstü varlıklardır...
Dean, ailesine dolayısı ile babasına çok bağlıdır. Sam ise tam tersine babasından, kardeşinden ve avcılıktan uzaklaşmak ister...
Birkaç yıl sonra Dean, Sam'in kız arkadaşı Jessica ile yaşadığı eve gider ve Sam'e babalarının ortadan kaybolduğunu ve onu bulamadığını söyler. İkili babalarını bulmak için yola koyulurlar... 



Hazır 9. sezon gelip çatmışken 2. dizi yorumu için Supernatural'i ele alalım dedim. Supernatural benim izlemeye başladığım ilk yabancı dizi olduğundan kendisi için ilk göz ağrım deyip bağrıma basabilirim. O kadar çok övdüler ki diziyi başlamadan edememiştim. İlk bölüm bittiğinde vay be dedim iyi ki başlamışım hatta durup bu zamana kadar aklın nerdeydi be dedim kendime. Daha ilk bölümden insanı olayın içine çekiyor. Sanki izlemiyor da yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Zira korku, gerilim, fantastik seviyorsanız, daha açık olmak gerekirse; şeytanlar, melekler, hayaletler, yaratıklara karşı zaafınız var ve izleyecek bir şeyler arıyorsanız. Tam o sırada supernatural devreye girmeli. Çünkü aradığınız her şey bu dizi de var.

Olaylar iki kardeşin (Sam ve Dean) babalarının ortadan yok olmasından sonra tekrar bir araya gelerek avcılığa başlamasıyla başlar ancak bunun öncesinde. Dean babasına ne kadar düşkün olup onun her istediğine emir gözüyle bakıp yerine getirse de Sam'in ergen tripleri hiç bitmek bilmiyor. Normal bir hayat istiyorum zırlamalarıyla babasıyla kavga edip evi terkediyor ve üniversite okumaya gidiyor. Bu sırada bir de Jessica adında bir hatuna abayı yakar. Ancak okulu bitirip Jessica ile evlenmeyi düşündüğü sıralarda abisi birden ortaya çıkarak babasının kayıp olduğunu söyler. Sam babası için son kez abisine yardım etmeyi kabul eder ancak aramaları sonucunda babalarına ulaşamayınca Sam, abisinin avcılığa geri dönmesini istemesini red edip eve döner. Ancak eve geldiğinde nişanlısı Jessica'yı annesi gibi tavana yapışmış bir şekilde yanarken görür. Ve bu durum Sam için bir U dönüşü olur. Annesi ve nişanlısını öldüren sarı gözlü şeytanı bulmak için avcılığa geri döner.

Biraz spoiler oldu ama artık idare edin. Tüm macera da burdan sonra başlar. Sevgili Dean Sam'den çektiğini de kimseden çekmez. Böyle sorunlu bir insan görmedim! Tüm bunlara rağmen Dean kardeşini bir kez olsun yalnız bırakmaz. Her sıkıntısında yanında olur her sorununa bir çözüm bulur. Ama aynı şey hiçbir zaman Sam için geçerli olmaz. Nasıl desem adam bir gamsız, amaaaaaaan çokta tın havasında bir tip. Öyle ki bir yerden sonra Dean'e kızıyor insan bırak defolsun gitsin ne uğraşıyorsun şu bebeyle diye. 

Sam dizi boyunca tam bir felaket çekici mıknatıs gibi.Şeytan kanı ile haşır neşir olmalar onda, şeytanlara anlaşmalar, arkadaş olmalar onda, cehenneme gidip ruhu orda bırakıp geri dönüp ruhsuz ruhsuz uyuzluklar yapmaklar onda. Yemin ediyorum sırf sorun sırf problem.
Dean tüm bunlarla ve daha bir çok felaketle baş etmeye çalışırken yanlış hatırlamıyorsam 4. sezonda cennetten bir melek (Castiel) yardıma gelir. Ne melek ama ^^ Dean özlemini duyduğu dostluğu Castiel de bulur ve çok sıkı dost olurlar bundan sonraki her sıkışıklıkta Castiel elinden geldiğince onlara destek olur.

Her bölüm ayrı güzel her sezon ayrı efsane giderken 5. sezonda dizi adeta zirveye oturur. Bana göre dizinin gelmiş geçmiş en güzel sonudur 5. sezon. Öyle ki 6. sezon 5'in gölgesinde kalıp sıkıcı bile gelmiştir ben dahil çoğu izleyiciye. 
Dizi aslında 5 sezon olarak planlanıp sonrasında izleyici ve kanal baskısı sebebiyle devam ettirilmiştir. İyiki de devam ettirilmiş diyorum. Ama şimdiden uyarıyorum ki 6. sezonda biraz sıkılabilir, bunalabilir, bu ne lan diyebilirsiniz hatta benim gibi Supernatural çok bozdu önünü alamadık deyip diziyi bırakma gibi bir atak yapabilirsiniz aman ha diyorum sakın! 7. ve 8. sezonda işler rayına girip özellikle 8. sezonda heyecan yeniden zirveye çıkıyor. 8. sezonun finali öyle heyecanlıydı ki bittiği andan itibaren şimdi neler olacak diye kendinizi tırmalıyorsunuz. Ama az kaldı, Supernatural 9. Sezon 1. bölüm ile 9 Ekim'de geri dönüyor.
E bizde heyecanla bekliyoruz.
Sen hala izlemiyor musun?
ÇOK ŞEY KAYBEDİYORSUN!

Daha önceki dizi yorumum için tıklayınız.
Bu izlemem için yeterli olmadı diyorsanız bir de Geveze Kitap Kurdu arkadaşımızdan okuyun, buyrun.

15 Eylül 2013 Pazar

Dizi Yorumu #1 ; Fringe

Tür: Bilim kurgu, korku, gerilim, drama
IMDb Puanı: 8.4
Senarist: J.J. Abrams, Alex Kurtzman .Roberto Orci
Oyuncular: Anna Torv, Joshua Jackson, John Noble, Lance Reddick, Kirk Acevedo, Blair Brown, Jasika Nicole
Tema müziği bestecisi: J.J. Abrams
Ülke: ABD
Sezon sayısı: 5 (100 Bölüm)
Kanal: FOX
Yayın tarihi: 9 Eylül 2008 – 18 Şubat 2013


Bilimkurgu, drama ve gerilimin iç içe geçtiği yapımda bir özel ajan, bir bilim adamı ve oğlundan oluşan üçlümüz, bir dizi inanılmaz olayla bağlantılı ölümcül bir gizemi çözmeye çalışıyorlar...
Tüm yolcuların ve mürettebatının ölmüş olduğu, içinde hiçbir hayat belirtisi bulunmayan bir uçak Boston Logan Havalimanı'na iniş yapar... Bu gizemli olayı araştırmak üzere, FBI Özel Ajanı Olivia Dunham (Torv) görevlendirilir. Ancak araştırma esnasında ortağı Özel Ajan John Scott (Valley), ölümün kıyısına gelir. Çılgına dönen Dunham, umutsuzca ona yardım edecek birilerini aramaya başlar. Bu durum, özel ajanımızı günümüzün Einstein'ı Walter Bishop'a (Noble) götürür. Ancak Bishop, 17 yıldan fazla zamandır akıl hastanesindedir ve ona ulaşabilmenin tek yolu da asi oğlu Peter'ı (Jackson) yardım etmeye ikna etmekten geçer. Özel Ajan Philip Broyles'ın (Reddick) emrindeki üçlümüz, zamanla o ölümcül uçakta yaşananların, çok daha büyük ve şok edici bir gerçeğin sadece ufak bir parçası olduğunu keşfedeceklerdir...
Kaynak: DIGITURK Web

Vakit buldukça izlediğim dizileri kendimce yorumlamaya çalışacağım. Bir şeyler izlemek isteyip de karar veremeyenler için bir rehber niteliğinde olur belki. İlk olarak Fringe'i ele aldım çünkü dizi hem final yaptı hemde benim bugüne kadar izlediğim ne iyi diziydi kuşkusuz. 



Dizimag'e girdiğimde şu yazıyı görmek beni ne kadar üzüyor anlatamam. Zira ne gereksiz diziler sezonlarca giderken (bknz; Gossip Girl) Frige gibi bir dizinin 5 sezonda bitip gitmesi üzdü. Ama bazen tadında bırakarak en iyisini yaptı diye de düşünmeden edemiyorum tabi. Fringe ile tanışmam tamamen tesadüf eseri oldu. Dizimagte öyle izleyecek bişiler ararken denk gelip, konusu merak uyandırınca başlamak istedim. İlk bölümü 80 küsür dakika olunca biraz tırstım ama öyle bir 80 dakika ki kendini hiç sıkmadan bunalmadan izletiyor. Ve ardından ara vermeden 2.bölüme geçmek isterken buluyorsunuz. Fringe'in her bölümü film tadında oluyor.
Olaylar bir sınır bilim FBI davasında Özel Ajan Olivia Dunham'ın Walter Bishop'a ihtiyaç duyması ile başlar ancak Walter'a ulaşmak sandığı kadar kolay olmayacaktır. Ancak Dunham bir yolunu bulup oğlu Peter Bishop yolu ile Walter'a ulaşcak. Ve bu üçlü akıl almaz şekilde muhteşem bir takımı oluşcaktır. Bundan sonraki her dava da beraber çalışcaklar. Ancak hiçbiri sıradan davalar değil hepsi birer sınır bilim davası. 
Paralel evrenler, observerlar, şekil değiştirenler, ışınlanma gibi bir çok sıra dışı olaylarla karşılaşacaksınız.
Fringe'in bir tek son sezonu pek sevemedim ama finali öyle bir bağladılar ki ağladım. Ama bölümün duygusallığına mı ağladım yoksa dizi bitti diye mi ağladım orası hala muamma. : )
Dizide benim favorim Walter ve Peter Bishop ikilisi ve tabiki Peter ve Olivia'nın aşkı.
Bilim Kurgu, Gerilim, Dram seviyorsanız. Vampirli kurtadamlı dizilerden gına geldiyse kesinlikle izlemekten zevk alacağınız bir seçenek olacaktır.
Diziyi izleyenler bu sembolleri bilir. İzlemeyenler ve izleyecek olanlarsa bu sembolleri merak edecekler. En azından ben etmiştim sizde edersiniz diye şimdiden aydınlatmak istedim. Bölümler başlamadan önce çıkan bu semboller sıradan, öylesine seçilmiş semboller değil. Hepsinin ayrı ayrı bir anlamı ve temsil ettiği şeyler var. Ve işin ilginç kısmı ayrı ayrı anlamlarının dışında bir araya geldiklerinde de bir anlam oluşturuyorlar ve bu şok edici.
Sembollerin anlamı ve diğer şeyleri merak edenler burayı ziyaret edebilirler.

İzlemeniz ve beğenmeniz dileğiyle, iyi seyirler.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Film Önerisi #3 : The First Time


























Yapımı: 2012 - ABD
Türü: Romantik Komedi, Dram
Süre: 95 dk.
Yönetmen: Jon Kasdan
Oyuncular: Dylan O'brien, Victoria Justice, Britt Robertson
Christine Taylor, Molly C. Quinn
İmdb: 6.7

THE FIRST TIME, iki gencin bir hafta sonu boyunca yaşadıklarını anlatan bir lise hikayesidir. Mezun olmak üzere olan son sınıf öğrencisi Dave ile farklı bir okulun birinci sınıfından Aubrey bir gece bir partide tanışırlar. Sıradan bir konuşmayla başlayan ilişkileri bir anda daha yakın daha romantik ve hazır olduklarından çok daha karmaşık bir hal alır.


Romantik Komediyi seven herkesin seveceği türden bir film. Baş rolde Teen Wolf'tan göz aşinalığımız olan Dylan O'brien var. Yer yer güldüren, yer yer hüzünlendiren şeker tadında diyebilirim.
Dave (Dylan O'brien) gittiği bir partide sıkılıp dışarı çıkar ve Aubrey (Britt Robertson) ile tanışır. Başladıkları ayaküstü sohbette konu konuyu açarak kadın erkek ilişkilerine gelir. Ve Dave, Aubrey'e en yakın arkadaşına duyduğu aşkı anlatmaya başlar.  Ve bu sohbetle başlayan arkadaşlık, yepyeni bir aşka kapı açacaktır. Daha fazla ayrıntı verip filmi mahvetmek istemiyorum. Ama yazlık, kısa, eğlenceli ve sıkmayacak bir film arıyorsanız işte bu o!
Puanım: 5/3.5

Filmden en sevdiğim replik ise;




14 Mayıs 2013 Salı

Film Önerisi #2 : Aşka Yükseliş



29 Mart 2013
2010 - İspanya
Dram ,  Romantik
118 Dak.
Maria Valverde ,  Mario Casas ,  Nerea Camacho ,  Diego Martín , Cristina Plazas
Ramón Salazar ,  Federico Moccia
Álex Pina ,  Francisco Ramos
Three Meters Above The Sky

Film Özeti
İlk tanıştıkları birbirlerinden nefret eden ikili, zamanla karşı koyamadıkları bir çekimle birbirlerine tutulurlar. Her ikisi de hayatta ilk kez gerçek aşkı ve bağlanmayı yaşarlar. Ailelerinin ve çevrelerinin tüm karşı koymalarına rağmen.

2010 yapımı olmasına rağmen sevgili ülkemizde bu sene vizyona girmiş mükemmel ötesi film. 'En büyük aşklar nefretle başlar.' atasözünün filme dökülmüş hali diyebilirim. Bir film sitesinde rastgele denk gelip açtım ama hayatımın filmi olmaya adaydır. Bir nefretin aşka dönüşünü, aslında insanın acıyla bambaşka birine dönüşebileceğini, kötü görünenin her zaman kötü olmadığını görüyorsunuz filmde. Bir aşkın bir adamı nasıl baştan aşağı değiştiğini. Sadece aşk değil, macera da var filmde. Motor yarışları, kavgalar vs 3 partta eğlenip son partta ise ağlamaktan helak oluyorsunuz. Filmin sonunda herkes başka bir yola sapıyor, ipler kopuyor. Sonunda çok ağladım. Zaten bende huydur ne zaman gece film izlemek istesem gider beni darmadağın edecek bir film bulurum.
Bu arada baş roldeki çocuğa aşık olmamak mümkün değil :)
Filmin 2.'si de çıkmış. Bugün izlicem, 2. filmler genellikle çıkar amaçlı olduklarından kötü olur ama umarım bu öyle olmaz.

Puanım: 5/4.5
Filmden

































Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...