12 Temmuz 2012 Perşembe

Bazen ne istediğimi bende bilmiyorum.



İstiyorum ki biri girsin hayatıma her şey değişsin. Hiç sevmediğim kadar seveyim , sevileyim. Biri hayatımın her yana dağılmış parçalarını toplayıp getirsin ve samimi şekilde yanındayım desin. İstiyorum ki deli gibi aşık olayım , mutlu günlerim olsun , uykusuz gecelerimin bir anlamı olsun. Çekinmeden , “acaba” demeden , içimde damla şüphe olmadan birine dökeyim içimi. Bilsin beni , bende ki her şeyi. Kırgınlıklarımı belki kırmışlıklarımı her şeyi işte. Sarsılsa da yıkılmaz denen ilişkiler var ya öyle bir şey olsun. Birbirimizin ağzına da sıçsak sonunda sarılabilelim istiyorum. Kin ve nefret aramıza hiç girmesin istiyorum.


Ama olmuyor.. Hayatıma birini sokmaya çalışmak bana çin işkencesi gibi geliyor. Birini tanımak , onu her şey ile tanımak zulüm gibi geliyor. Daha da zoru kendimi anlatmak. Daha en başta pes ediyorum. O kadar yorgunum ki değil birini sevebilmek tanımak bile zor geliyor. Zamane ilişkilerinin olmazsa olmazı olan aşkımlar canımlar bebeğimler gibi sakız gibi yapıştığı yerde kalan kelimeler adeta bir mide bulantısı oluşturuyor bende. 2 gün tanıdığın biri gelmiş yavşak yavşak canım cicim derken bunun samimiyetine nasıl inanabilirsin ki.


  • Kahraman Tazeoğlu bir sözünde :”Diyorlar ki; küsme aşka daha kimler gelecek kimler geçecek. Bilmiyorlar ki en son giden her şeyimi götürdü. Bilmiyorlar ki en son giden daha sonra gelecekleri bile götürdü.” diyor.


Sanırım durumun bundan ibaret. Hayatıma giren herkes de ona dair bir şeyler arıyorum. Aslında tek istediğim beni onun gibi sevsin , onun gibi tanısın , onun kadar düşünsün ama onun gibi gitmesin istiyorum hepsi bu. Kaybettiğim güveni bulamazsam bir daha asla mutlu olamayacakmışım gibi hissediyorum ve sanırım ne istediğimi ben bile bilmiyorum.

13 Mayıs 2012 Pazar

Otizm..


Hep kardeşinin olmasını isteyen bir çocuktum. Daha 4-5 yaşındayken annemin basının etini yer olmuştum kardeş istiyorum diye. Arkadaslarımın kardesi vardı benim neden olmasındı o zaman. Tek çocuk olmak güzel değildi kardeş demek hayatı biriyle paylaşmak demekti. 6 yaşında ilkokula ilk başladığım sene bir kardeşim oldu. O kadar mutluydum ki çırpınıyordum onun için bişeyler yapmak için resmen. Kardeş sahibi olmak güzeldi. Ona adını verdiğim gibi hayatımı da verebilirdim. Öyle bir sevgiydi kardeş sevgisi cünkü.
Tabi benim istediğim bişeyin iyi gitmesi mümkün olmadığı için bunda da bir aksilik oldu elbette. Daha 5 günlükken kalbinin delik olduğunu öğrenmiştik. Hatırladığım evde kötü bi telaş olduğuydu. Annem için uykusuz geceler demekti bu. Kadın uykusundan uyanıp kalbini dinlerdi kardeşimin yaşıyor mu diye. Doktor ;  ” Ne çok gülücek nede cok ağlıcak” demişti İlker için. Bu öyle zor ki. Aklı başında çocuk değil ki diyesin yapma , ağlama , gülme diye bebek yani. El bebek gül bebek büyütmeye çalıştık onu çünkü çok güldüğünde de , çok ağladığında da mosmor kesiliyordu. Onu öyle görmek ne demek anlatılır bişey değil gerçekten.
İlker 3-4 yasına geldiğinde hala daha konuşmuyor doğru düzgün yürümüyordu. Annem “bu çocukta bi gariplik var , doktora gidelim” diye kendini yırtarken sevgili babam “hastalığı yüzünden tembel büyüdü leb demeden leblebiyi önüne serdik ondan böyle” dedi. Anne yüreği hisseder ya bazı şeyleri.. Babamın ki affedilir bir hata değildi. Annemin yüksek çabaları sayesinde 6 yaşında kardeşimin Otizmli olduğunu öğrendik ki bu hastalıkta en önemli şey erken tanıydı.
Babamın ” o benim oğlum öyle bişey olamaz” böbürlenmesi ve yersiz gururlanması yüzünden olabildiğince geç teşhis edildi kardeşimin hastalığı. 12 yaşındaydım ve Otizm kelimesi ile ilkkez karşı karşıya gelmiştim. Aptala dönmüştüm adeta. Otizm neydi ? Grip gibi bişeymiydi ? İlaçla geçermiydi? Biçok soru toplanmıştı kafama.
Şoku en kısa annem yaşadı çünkü kadın zaten biliyodu bişeylerin yolunda gitmediğini. Onun için okul arayışına girdi ve kardeşim okula başladı. Büyüdükçe kendimi suçlu hissediyordum aslında. Onun bu dünyaya gelme sebebi bendim. Tüm masumiyetiyle bu kirli dünyayla savaşmak zorunda bırakan bendim bi yerde. Zordu bu. Kardeşim okula giderken annemle babam ayrılma kararı aldı. Hani geldiği zaman üst üste gelir derler ya. Öyle bir süreçti işte. Annem bana fikrimi sorduğun da nasıl iyi hissediceksen öyle olsun demiştim. Sonuçta annesi babası ayrılcak olan ilk çocuk değildim.
Ancak babamın bukadar duyarsız bir adam olduğunun farkında da değildim. Babamla iletişimim genelde iyi olmuştur. İkili ilişkimizde bir problem yoktu. Ama çemberin dışına çıkıp ona baktığımda bişeyleri eksik yaptığını görmek zor değildi. Birkez olsun kardeşimi arayıp sormazdı mesela hala da öyle aslına bakılırsa. İçi nasıl rahat ediyor bilmiyorum. 
Farklı bir çocukla yaşamak gerçekten zor. Çocukluğum da bu duruma çokta isyan ettim (Allah affetsin) neden benim kardeşim diye çok ağladığım geceler oldu. Taa ki Tophanedeki Engelliler Merkezine yolum düşüne kadar. O kapıdan girdiğinizde dışardaki dünyadan bambaşka bir dünyaya adım atıyorsunuz. Öyle hastalar var ki. Ben bi an kardeşimin hasta olduğunu bile unuttum. Ordan çıktğım da kardeşim bana çok sağlıklı gözüktü. Ve şükürler olsun dedim. 
Şimdi İlker 16 yaşında yürüyor , koşuyor , kendince derdini bir şekil de anlatıyor. Bize zor gelen hayat ona iki kat daha zor biliyorum.
Yazının Norma’sı ;
O bizim evimizin neşesi bikez olsun keşke olmasaydı demedim. İyiki doğdu , iyiki var. Ablası kurban olur ona..
..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...