6 Ağustos 2014 Çarşamba

Katja Millay - Her Şey Bitti Derken || Kitap Yorumu




Orjinal Adı: The Sea of Tranquility
Türkçe Adı: Her Şey Bitti Derken
Yazar: Katja Millay
Çevirmen: Cansu Kınalı
Sayfa Sayısı: 495
Basım Yılı: Temmuz 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Neo Kitap
Tür: Genç-Yetişkin, Dram
Satın Almak İçin: D&R | Oku Oku


Bazen kurtuluş için aşkı seçmek gerekir...
Nastya tam 450 gündür konuşmuyorsa, gülmüyor ve ağlamıyorsa, bir bildiği olmalı;bazı günler sadece öfkesiyle ayakta durabiliyorsa, bir umudu olmalı; ayakları onu dönüp dolaşıp Josha götürüyorsa, bir nedeni olmalı;ve tam 450 gün sonra yeniden konuşmaya karar veriyorsa, söyleyecekleri olmalı.
Josh hayatındaki herkesi teker teker kaybediyorsa, bunun bir açıklaması olmalı;etrafında görünmez bir güç kalkanıyla dolaşıyor, herkesten kaçıyorsa, bir derdi olmalı;ve kasabaya yeni gelen kıza Günışığım diyorsa, bir sırrı olmalı.
Her Şey Bitti Derken, hayat denen yapbozun parçalarını bir arada tutan şeyin sevmek olduğunu bilenlerin, bir de günün en karanlık saatinde çıkagelip, "Her şey bitti demek için çok erken" diyecek bir günışığını bekleyenlerin hikâyesi. 

Bu kitaba b-a-y-ı-l-d-ı-m! Evet bu sene içinde Colleen Hoover - Umutsuz 'dan sonra okuduğum en iyi kitaptı.Bitirir bitirmez önüme çıkan herkese tavsiye ettim. Whatsapp listesinde kitap okuymayı seven herkese "alın okuyun" diye baskı yaptım. Çünkü hakediyor hemde sonuna kadar. 495 sayfa nasıl bitti hiç anlamadım 300'den sonra bitmesin diye kendimi frenlemeye çalışsam da kitap durduğu yerde beni içine çekip durdu. Ve bir gün içerinde ellerimden su gibi aktı gitti. Yazarın sizi boğmayan bir dili var.
Neyse çok uzatmadan konuya geliyorum.


Nastya yaşadığı bir travma sonrasında hayattan nerdeyse tamamen elini eteğini çekmiş, herkesle ilişkisini koparmış bir kızdır. Ailesinden bile uzaklaşıp teyzesinin yanına yerleşip son senesini başka okulda okuma kararı alır. Ve aslında bu karar Nastya'nın hayatında bir u dönüşüne sebep olur.
Giyim tarzını okul yönetmeliğinin aksi yönüne çeviren Nastya, siyah ve yüksek düzeyde açık giyinir ve kısa sürede okulda ilgiyi üstüne çeker. İstediği bu olmasa bile.
Bir de Josh var. Hayat ona vermekten çok almış. Etrafındaki herkesi sırayla kaybetmiş ona bir tek arkadaşı Drew kalmış. Ve Drew'in ailesi.
Josh kimseye duyamadığı yakınlığı Nastya'ya duyacak ve beraber sevginin, sevmenin ne olduğunu keşfedecekler ancak bu hiçbir şekilde kolay olmayacak. 
Yazarların çoğu kolayı seçip ölümcül hastalıklar üzerinden dram yaparken Katja rotayı farklı çizip zaten ölmüş bir kızın dramını bize okutuyor. Zaten ölmüş ve sevgiyle dünyaya geri dönecek bir kızın.
Nastya ne kadar sakladığı sırrı kimseye vermese de, kimse ile tek kelime etmese de sonunda kısmen pes edip kelimelerini Josh'a açacaktır. İnanın kitap bundan sonra şenleniyor. (: Josh ile Nastya'nın sohbetleri, atışmaları, birlikte yemek yapmaları, dilek dilemeleri, Nastya'nın dondurma krizleri yüzünüzü güldürmek ile beraber içinizi de ısıtacak.
Ama Nastya bir yerden sonra herkesten kaçtığı gibi Josh'tan da kaçacak. Buralarda Nastya'nın çok abarttığını düşünsem de yine de elimden bırakamadım. Tam her şeyden kaçarken gerçekler ortaya bir bir çıkmaya başlayacak. 
Bundan sonrası benim için çok gözyaşı demekti. Bilmiyorum herkes ağlar mı ama benim gibi her şeye ağlama potansiyeliniz varsa hazır olun diye uyarıyorum.
Ortaya çıkan gerçekler ile Josh kayıp puzzle parçalarını birleştirir ve Nastya'yı tamamen çözer.
Kitabın mutlu sonla mı yoksa ağlak sonla mı bittiğini söylemeyeceğim çatlayın.
Bu arada Nastya'nın isimlere olan takıntıları ve karakterlerin isimlerinin anlamı ince düşünülmüş, harika bir detaydı. Ve kitabın sonu, o son cümlesi beni benden aldı. Yazar her şeyi birbirine öyle güzel bağlamıştı ki kurgu da eksik bulmanın mümkünatı yoktu.


Kahinlerin veya şekil değiştiricilerin, meleklerin veya sizi kurtaracak süper kahramanların olmadığı bir yer burası. İnsanların öldüğü, müziğin dağılıp parçalandığı, her şeyin berbat olduğu bir yer. Gerçekliğin ağırlığıyla yere öyle bir yapışmış haldeyim ki, bazı günler ayaklarımı kaldırıp yürüyebildiğime bile şaşırıyorum.


Normal insanların müziği vardı ve bu bana yetiyordu da artıyordu bile.


Ve maalesef insanın zihnindeki kırıkları kaynatabilecek bir alçı, bir vida yapılmadı henüz.


Ve o zaman anlıyorum, aslında bana verdiğinin bir sandalye olmadığını. Bu bir davet, bir hoş geldin karşılaması. Bana oturacak bir yer değil, ait olacak bir yer veriyor.


 ..."Doğum günün kutlu olsun Günışığı," diyor.
     "Elimin adam gibi iş görmesini diledim," diyorum, arabaya bindiğimizde. İlk ve en kayda değer dileğimdi bu.
    "Bense bu akşam annemin burada olmasını diledim. Olmayacak bir şey, biliyorum, ama diledim işte," diyor omuz silkerek. Sonra da bana dönüp, beni benden alan mahcup bir gülücük atıyor.
   "Onu bir daha görmek istemen çok doğal."
   "Aslında onu görmeyi değil de, " diyor, gözlerinde on yedi yıldan daha derin bir bakışla, "onun seni görmesini diledim.


Ama düşünüyorum da, Josh Bennet ve benim gibiler ne anlarlar ki kusursuzdan? Bizim hayatlarımız tahammül etmekle geçiyor. Ve beni korkutan da bu aslında. Hiçbir şeyin kusursuz  kalamayacağını bilmek.


Onu bekliyorum ben. Burada bekiyorum. Evde bekliyorum. Hayatımda bekliyorum. 
Ve korkunç bir şey bu.



5 yorum:

  1. Aşırı merak ettiğim bir kitap, basit gibi gözüken bir konu ve kitaptan çok daha fazlası belli ki. En kısa zamanda almak istiyorum. Çok güzel bir yorum olmuş, eline sağlık. :)

    YanıtlaSil
  2. Ya gerçekten okumalısın, harikaydı ve basit bir konusu yoktu inan ki. Sevmezsen gel kafama fırlat kitabı:D

    YanıtlaSil
  3. Ben de çok okumak istiyorum bu kitabı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok severek okuduğum bir kitaptı, kesinlikle pişman olmayacaksın^^

      Sil
  4. Bu kitaba ben de bayıldım :)

    YanıtlaSil

Yorum için teşekkürler..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...