Orijinal Adı: Find You in the Dark
Türkçe Adı: Karanlıkta Buldum Seni
Seri: Find You in the Dark #1
Yazar: A. Meredith Walters
Çevirmen: Duygu Yücel
Sayfa Sayısı: 456
Basım Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: GO! Kitap
Tür: Yeni Yetişkin
Satın Almak İçin: D&R
Sen beni karanlıkta buldun ve kendimden kurtardın. Seni sonsuza dek seveceğim." Maggie Young, kendi deyimiyle, küçük bir kasabada, süper not ortalaması ve sıradan okul aktiviteleriyle yaşayıp giden sıradan bir kızdır. Normal bir ailesi, normal bir okulu, normal arkadaşları, kısacası normal bir hayatı vardır. On sekiz yaşına girmek için gün sayan Maggie, artık sıra dışı bir şeyler yaşamak, tutkuyla sevebileceği bir şeylere sahip olmak ister. Ve Kader Karşısına Clayton Reed'i Çıkartır…
Clayton Reed. Kasabadaki yeni çocuk. Kimseye yüz vermeyen gizemli yakışıklı. Geçmişinden kaçıp sığındığı bu küçük kasabada, her şeyden ve herkesten uzak durmaya kararlı. Maggie Hariç…
Herkesten köşe bucak kaçan Clayton, dış dünyayla arasına kalın duvarlar örse de Maggie o duvarların ardında neler olup bittiğini öğrenmeye kararlıdır. Çünkü tanıdığı hiç kimseye benzemeyen bu gizemli yabancıya deliler gibi âşık olmuştur. Ama o duvarların ardında yaşananlar Maggie'nin tahmin edebileceğinden çok daha korkunçtur. Clayton çok geçmeden adeta bir kelebek gibi Maggie'nin ışığına kapılıp özgürleştiğini sanır, Maggie ise Clayton'ın karanlığına hapsolur. Gün geçtikçe büyüyen bu karanlık, ikisini de yavaş yavaş yutarken onlar aşklarının her şeyin üstesinden geleceğine inanmaya devam eder. Çünkü delice bir aşktır onlarınki. Ya da belki sadece delilik… New York Times çok satan yazarı A. Meredith Walters'tan kırık bir "ilk aşk" hikâyesi...
Neden hiç bilmiyorum ama benim bu kitaptan beklentim inanılmaz derece de yüksekti. Belki de ondan aradığımı tam anlamıyla aradığımı bulamadım. Kapağa baktığınız da, ismine baktığınız da hatta arka kapak yazısına baktığınız da sizi darmadağın edecek bir kitaba hazırlıyorsunuz kendinizi. Önsözü okuduğum da kendi kendime hatta belki sadece kendi kendime değil Hilal ve Ecrin'e dedim ki; "Vayy be okuduğum en iyi önsözdü!" Ve yine önsöz bu kadar etkileyici ise kitabın devamı kimbilir nasıldır diyerekten heyecanla başladım okumaya.
Ben bu aynı hayal kırıklığını bir zamanlar Eğer Yaşarsam'da yaşamıştım.
Bu da onun gibi konu özünde sarsıcı ve etkileyici olabilir ama kitapta bir türlü o duyguyu yakalayamadım. Hiçbir şey hissedemedim.
Neyse gelelim kitaba,
Maggie May Young; tek düze bir hayatı olan, ona koyulan sınırları bir kez olsun aşmamış, kendince bir hayatı olan kasaba kızı.
Clayton Reed; sorunlu, kendi halinde bir yeni çocuk.
Her şey Maggie ile Clay'in okul bahçesinde yanlışlıkla çarpışmasıyla başlıyor ve o çarpışmadan sonra Maggie'nin hayatı hiç eskisi gibi olmuyor.
Zıt kutuplar birbirini çeker misali Clay ve Maggie tartışmayla, atışmayla tanışıp kaynaşıyorlar. Maggie, Clay'in değişken ruh halinden rahatsızlık duysada onun yörüngesinden bir türlü kopamıyor. Zaten bir zaman sonra gerçekler su yüzüne çıkıyor ve Clay'in dengesiz ruh halinin sebebini görüyoruz. Maggie her şeye rağmen Clay'in yanında ve ona her şekilde destek ancak işler her zaman iyi gitmiyor maalesef. Arkadaşlıkları sevgilliğe doğru ilerlerken Clay'in sorunları yüzünden Maggie hep ilişkilerini arkadaşlık düzeyinde tutmak istiyor, Clay'e yük olmaktan korkuyor ancak bu 'arkadaşlık' dönemi okurken ruhumu bunaltmadı desem yalan olur.
Her şeye rağmen kavuşan çiftimiz kendini çalkantılı bir ilişkinin içinde buluyor. Clay için Maggie tek ilaç ancak gerçekler hiçte öyle değil.
Kısacası kitapta Maggie ve Clay'in sürükleniş hikayesini okuyoruz. Ancak ben bu ağır karamsarlığı gerçekten hissetmek isterdim. Clay'in yaşadığı o acıyı okurken hissetmeyi isterdim ama olmadı.
Tek istediğim de oydu, hiçbir zaman benim olmaması gerekende. Ama bunların hiçbir önemi yoktu. Önemli olan tek şey, onun da beni, benim onu istediğim kadar istiyor olmasıydı.
Zor nefes alıyordum ve dibe vurduğumun farkındaydım. Güçlü bir akıntı beni dibe doğru çekiyordu. Güzel bir karanlığın derinliklerine doğru çekiliyordum. Ve kendimi o karanlığın içinde kaybetmekten memnundum.
Çünkü bizim hikayemiz, peri masalı değildi. Yakınından bile geçmiyordu.
Kalbim yoksa yaşamaya nasıl devam edebiliyorum diye düşündüm milyonlarca kez. Bu kadar boş hissederken nasıl göğüsümde atmaya devam ediyordu kalbim?
Blogumdaki hikaye yarışmasına davetlisiniz :)
YanıtlaSil